28 Mart 2015 Cumartesi

Çocukluk arkadaşıma bir mektup..

Merhaba Dostum,

Bahsettiğin Matürîdî'nin Kitabü't-Tevhîd'ini netten biraz araştırdım, dikkate değer bir kitap gibi görünüyor, en kısa zamanda alıp okuyacağım.

Aslında yeri gelmişken iman, din, yaşam, insan konularında hangi noktada durduğumu paylaşmak istiyorum seninle. Bildiğim kadarıyla sen ve eşin için sosyal ilişkiler açısından bu konu önemli, daha önceki bir sohbetimizde Eh'li Kitap olmayan birinin elinden yapılmış yemeğin yenmeyeceğini paylaşmıştın. Farkettin mi orada bilmiyorum ama bende oluşan çağrışım hoş değildi, çünkü bilirsin, uzun yıllar biz aleviler için de aynı söylem ve daha beterleri mevcut oldu bu topraklarda. Sanırım son dönemde bu bir nebze değişti, bilemiyorum.

Neyse, konumuz alevilik değil, zaten her ne kadar aleviliği kültürel olarak benimsiyor olsam da kendimi alevi olarak görmüyorum. İtikadi açıdan Maturidilik, hatta Eşarilik bana Şia'dan daha yakın bile diyebilirim sanırım. Olumsuz gözle bakıyorsundur sen kesin ama Mutezile anlayışının yakın bulduğum yorumları da var; özellikle İlahi Adalet konusunda, yazgı konusunda ayrılıyoruz biraz, ama derin konular bunlar, çok fazla teolojiye inip konuyu dağıtmak istemiyorum şu an.

Yani iman konusunda durduğumuz yer en azından prensipte yakın diyebiliriz. İmanın hayata geçirilmesi konusu, yani din konusuna geldiğimizde ise durum farklı. Daha önce ayak üstü biraz konuşmuştuk sanırım Allah'a, Meleklerine, Peygamberine, Kitabına, Ahiret gününe iman konusunu.

Bir Peygamber olduğuna dair şüphem yok, incelediğim tüm kaynaklar buna işaret ediyor, diğer türlü Hakikat yeryüzünde biz insanlar için mevcut olamazdı diye düşünüyorum. Hakikat'in kuşaklar boyunca aktarılması için bir vasıtanın yani Kitab'ın olması gerektiği de benim kabul ettiğim bir gerçek. Gel gör ki bu kitab Kur'an mıdır? Peygamber dediğimiz kişi Kur'an ve diğer kutsal kitaplarda geçen Hz Muhammed dahil diğer peygamberler midir sorusuna bir cevap veremiyorum. Ve daha önemlisi bu konunun yani Peygamberin isminin, kim olduğunu bilmenin önemli olduğuna da inanmıyorum. Esas olan Hakikat'e erişebilmek ve Ahiret gününe hazır olabilmek ise benim inancıma göre kendisine deist, ateist veya başka bir şey diyen biri de bunu başarabilir.

Kur'an'da ruhuma dokunan bölümler var, özü diyebiliriz ona, ama sıkıcı bulduğum, ya da dönemin koşullarına göre değerlendirdiğim bölümler de var. Aynı şekilde Hz Muhammed'le şahsen bir temasım olmadığı için ve hakkında anlatılanlar ölümünden 100 sene sonra yazıya dökülmüş olduğu için ne kadar doğru bilemiyorum. Ben çağımızda yaşayan, bilinen peygamberleri biraz avatarlara benzetiyorum, bilirsin sen de Avatar çizgi filmini. Nasıl ki her avatar dünyaya bir elementi temsil etmek için geliyorsa; ateş, hava, toprak, su gibi; her peygamber de kendi döneminde bir mesaj vermek için geldi belki de, Gurdjieff misal; 3 temel din için bunlar İman - Musa, Sevgi - İsa ve Umut - Muhammet der. İman, Sevgi ve Umut evrende bizi yaratıcımıza bağlayan 3 ilahi kuvvet. Bir de bizim topraklarda pek bilinmeyen diğer bilgelerin mesajları var, Buddha'nın verdiği bir mesaj mesela; İrade. İnsanın kurtuluşa ancak iradesiyle kavuşabileceği.

Peygamber olarak benim inandığım kişi ise bir nevi avatar'ın kendisi, özü, bütün elementlerin gücüne sahip olan kişi, bilmediğimiz bir zamanda yeryüzüne indirilen ve aydınlanmayı başlatan bir elçi. İsmi nedir, hangi zamanda gelmiştir bilmiyorum, sadece izlerini takip edebiliyorum ve varlığını sezebiliyorum.

Benim din anlayışımın temeli bir tür disiplin. Özden gelen bağımsız bir disiplin. İnsanın kendini bilmesi, nefsin hakimiyetinin kazanılması, buna göre yaşanılması ve Hakikat'in arzulanması. Yani kişi şu an hiç bir şeye inanmıyor olabilir, ama bu öz disiplini bir nebze sağlayabilmişse ve içinde bir uyanış başlamışsa; ben neden buradayım, burası neredir, ben neyim gibi sorulara içten bir şekilde cevaplar arıyorsa, doğal olarak Hakikat'in akışına kapılacaktır.

İnancını, dinini bireysel anlamda nasıl yaşadığı kişinin kendisini ilgilendirir, benim meselem değil. Sosyal ilişkilerde dikkat ettiğim şey kişinin kendisine ne derece hakim olduğu, yalan söyleyip söylemediği, yeri geldiğinde başkaları için kendi egosundan fedakarlık edip edemediği.

İşin teknik kısmı ise ayrı bir konu. Mesela benim için namaz olarak ifade edebileceğimiz içinde rüku ve secdeyi içeren form uyguladığım ibadetin sadece bir kısmı ve kendime göre uyarlanmış biçimi. Bu arada ben buna ibadet yerine "çalışma" demeyi tercih ediyorum, çünkü yaptığım iş kendim üzerinde çalışmak. Bu çalışma bir mantra -kalp yolu- eşliğinde Reiki olabilir, namaz olabilir, shaolin rahiplerinin Yi Jin Jing'i olabilir, yahudilerin Kabala öğretisini temel alan bir ritüel olabilir, tespihle dua veya Japon Zen meditasyonu olabilir. Tabi böylesine yoğun çalışmaları gün içinde sık sık yapmak mümkün değil. En uygun zaman sabah gün doğuşu, ya da müsait olduğumda akşamları spor yaptıktan sonra, dinç ve zinde bir bedenle. Dua'nın içeriği de çok önemli; Arapça, Türkçe, İngilizce, İbranice olabilir ama kesinlikle yalvarmak, dilenmek, istekte bulunmak gibi şeyler söz konusu olamaz. Sıkıntıdaysan sabrına sığındığını belirtirsin en fazla, huzurluysan şükredersin.

Kurban diğer önemli bir konu. Bir hayvan kesip etini paylaşmak çok eski bir gelenek ama benim için kurban biraz farklı; önemsediğin ama aslında sana faydası olmayan bir şeyden vazgeçebilmek. Misal canım çektiği, arzuladığım halde et yememek benim için bir kurban, kendi sağlığımdan çok babamın sağlığını düşünerek sigara içmemek bir kurban, acı çektiğim halde bu acıyı dışarıya yansıtmamak bir kurban. Bir anlamda kurban ettiğim şeyler arzularım, isteklerim, acılarım.

Yine aynı şekilde Oruç benim için gerekmedikçe yememek mesela. Gerektiğinde ise en azla yetinmek. 12 saat hiç bir şey yemeyip bir oturuşta bir kuzu yemek benim için oruç değil. 1 hafta boyunca sadece sabahları bir bardak süt ve akşamları bir tabak tarhana çorbası içmek çok daha uygun. Bir de gündelik yaşamın gereksinimleri var elbette, iş disiplini önemli, hiç bir ibadetimin işimi aksatmasına izin vermem.

Burada genel anlamda Arap kültürüne dair bana itici gelen şeylerden bahsetmem gerekiyor belki de. İnan'ın Suudi Arabistan gözlemlerini paylaştığı bir yazı vardı, benim de kendi gözlemlerim, okuduklarım, izlediklerim var. Genel anlamda ataerkil bir fantezi dünyasında yaşıyorlar sanki, az çalışıyorlar, cinselliği hayatlarının odağına koyuyorlar, şiddete yatkınlar. Bütün araplar böyledir demiyorum ama mevcut kültür buna eğilimli sanki. Asr-ı Saadet denilen döneme tarihsel açıdan baktığımızda dahi bir sürü ayaklanmalar, kargaşalar, politik oyunlar, savaşlar görüyoruz.

Konuyu dağıttım, başa dönersek, yukarıda yazdıklarımdan görebileceğin gibi inanç ve din açısından senin için muhtemelen günahkar denebilecek farklı bir anlayış ve yaşam biçimim var. Yeri gelmişken Cennet ve Cehenneme inandığımı da söyleyeyim bu arada, ama yazılan çizilen gibi değil. Cehennem bu dünyaya yeniden doğmak, Cennet ait olduğum yere dönebilmek benim için. O yer neresidir, başka bir boyut mudur, başka bir yıldız sistemi midir bilemiyorum. Belki de her ikisi de. Interstellar filmi bu açıdan beni çok etkileyen bir filmdi. Başka bir yıldız sistemine bedenimizi değil, bilincimizi gönderebileceğimiz mesajını vermişti o film bana. Bilinç, yani "Ruh" nedir, bu da ayrı bir yazı konusu.

Eşim dersen herhangi bir dini yaşam biçimi yok. Kayınvalidem Yehova Şahidi bahsetmiştim belki. Yehova Şahitleri ilginç bir topluluk, Amerika kaynaklı, Yeni Ahit'i temel alıyorlar ama bir yahudi gibi yaşıyorlar, sadece Yehova'ya tapıyorlar. İsa'yı Tanrının oğlu olarak filan kabul etmiyorlar, kiliseleri, özel günleri vs yok. Eşim de çocukken bu şekilde yetişmiş ama belli bir yaştan sonra bu topluluktan ayrılmış, şu anda herhangi bir dini yaşamı yok. Ama dediğim gibi belki de Cennet'e benden daha yakın, çünkü özünde dürüst, daha temiz, disiplini hayatının odağına koymuş, görev bildiklerini ciddiyetle uygulayan bir insan. Bir eş olarak, anne olarak, "şef" olarak, insan olarak.

Benim ise karanlık bir tarafım var, bir savaşçının yolunu seçtiğim için belki de. Her ne kadar bu savaş özünde sadece gölgemle de olsa, beni çizginin ötesine, karanlık tarafa taşıdığı bir dönem oldu. Gidip, döndüğüm, kirlendiğim bir dönem.

Şükrediyorum. Halim böyle. Hayatımın son 12 senesinde dur durak bilmeden bir arayışın içerisindeyim. Girip çıkmadığım yer, düşünce, derya kalmadı; dinler, felsefe, psikoloji, para-psikoloji, antropoloji, astronomi, astroloji, tarih, bilim, mitoloji, sanat... Bütün bunların sonucunda kendime bir sistem belirledim ve o sistem çerçevesinde yoluma devam ediyorum. Son nefesimi verip karşımda abim İnan'ın bana bakıp gülümsediğini görene kadar da devam edecek sanırım bu arayışım.

Uzun bir mektup oldu bu. Bir anda değil, günler boyu, gün doğarken, içimde bir sesle sana bunları yazdım, sildim, yeniden yazdım.

Belki kızdın, belki üzüldün, belki silmeyi düşündün beni yaşamından. Ama yukarıda bahsettiğim gittim, döndüm dediğim o karanlık dönem var ya , o karanlığın içinde tutunmamı, yolumu bulmamı sağlayan bir fener de sendin.

Allah razı olsun.

3 yorum:

  1. Karanlık tarafına katkım oldugu dogrudur

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Sen bu yaşamımda tanıdığım yüreği en temiz insanlardan birisin, Ozan. Kızı -halka- kuyuya kapatıp, kapağını sımsıkı kapatabilmiş bir adamsın vesselam. -İnan'ın bir mektubunda senin için yaptığı yorum :D -

    YanıtlaSil