Merhaba Hocam,
Dünyanın en büyük sorununun asaletini her geçen gün yitirmesi olduğu görüşüne katılmıyorum. Çünkü asalet kanımca yitirilecek, azaltılabilecek bir şey değil. Tam tersine asalet bir insanın bu dünyada sahip olup olabileceği belki de tek gerçek şey. Çünkü benim algılayış biçimime göre asalet öz’den gelen, öz’e ait bir şey. Burada “öz” ve “kişilik” kavramlarını özellikle Gurdjieff’in öğretilerinde geçen “essence” ve “personality” anlamında kullanıyorum. “Kişilik” sadece bir yaşam döngüsünde taşıdığımız ve beden, aile, çevre, toplum, eğitim vs ile oluşturulan geçici, sınırlı bir rol, kostüm veya bir tür sihirli maske. Çok şahsiyetli, etkileyici, cesur bir kişiliğe sahip olan bir insanın, gerçek bir tehlikeyle, bir kriz anıyla, ölümle burun buruna geldiğinde korkak, pısırık bir çocuğa dönüşebilmesinin veya aynı şekilde dün ezileni mertçe savunan, şefkatli bir halk kahramanı görünümündeyken bugün güç ve iktidarla donanınca utanmaz, arsız bir zorbaya dönüşebilmesinin sebebi de kanımca bu.
İnsanlığın en büyük sorununun asalet kazanamaması olduğuna ise kısmen katılıyorum, bence asalet kazanılıyor, ama bu çok, çok yavaş bir süreç. Tek bir yaşamın çok ötesinde bir deneyim gerektiriyor. Tek bir kişilik ile bildiğimiz çağda “öz”’e yapılabilecek katkının oldukça sınırlı olduğunu düşünüyorum. Özellikle her şeyin otomatiğe bağlandığı, hiç bir gerçek seçim hakkı sunulmayan, dolayısıyla bu seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşme fırsatından yoksun, çılgınca bir tüketim sağanağı altında kendini gözlem olanağına dahi çok zor erişebilen bireylere sahip modern toplumlarda bu çok daha sınırlı bana kalırsa. Evet katılıyorum, asalet tavırlarla, daha arka planda o tavırları hazırlayan seçimlerle kazanılıyor. Ve bahsettiğin soylu yola tüm kalbimle inanıyorum.
Bu ortam ve şartlarda belirttiğin gibi gerçek bir öğretmenin varlığı ise kanımca çok daha önem kazanıyor. Bir insan asalet diyebileceğimiz bu özel deneyim türüne yeterince sahip olmayabilir, ama insan taklit edebilir. Bugün taklit ettiği, yarın bir alışkanlığa dönüşebilir. Alışkanlık zamanla içselleşebilir. Gerçek bir öğretmen işte bu süreci doğru yürütebilecek tekniklere ve donanıma sahip bir kişi olmalıdır.
Burada bir nokta koyup yazında verdiğin bana çok çarpıcı gelen vampir örneği üzerine bir şeyler karalamak istiyorum. Geçtiğimiz Aralık'ta 1.aşama eğitimine katılanlardan biriyim, hemen sonrasında tuhaf bir rüya deneyimim olmuştu, hatta oturup gruba yazmayı bile düşünmüştüm ama cesaret edemedim sanırım. Bir yerlere kaydetmişim, şimdi kısaltarak ve anlayışına sığınarak paylaşmak istiyorum.
26 aralık 2014
"... Ve bir sonraki akşam tuhaf bir şey oldu, sabah yijin jing egzersizlerimi yapamadığım için gece yatmadan yapmak istedim. Ufak tefek hatalarla ve hafif terleyerek tamamladım, mutfağa su içmeye giderken 11 aylık kızımızın beşiğinden belli belirsiz uyanma sesleri duydum, genelde böyle sesler çıkardığında yanına gidip ufak tefek mırıldanmak uykuya dönmesi için yeterli olur. Ama yanına gittiğimde birden çığlık atıp ağlamaya başladı, gerçekten şaşırmıştım. Eşim uyanıp kucağına alıncaya kadar hiç susmadı, ben uzaklaştım hemen odadan.
Bir süre sonra annesi sakinleştirdikten sonra odaya döndüm ve uyuduk.
Rüyamda bir vampir olduğumu gördüm. Bir kasaba gibi bir yerdeyim, etrafımda benim gibi bir kaç vampir daha var, yol ortasında yakaladığımız insanları ısırarak besleniyoruz. Bir ara diğer vampirlerle birbirimize giriyoruz, benim en eski vampir türlerinden biri olduğum anlaşılıyor, genç bir vampir kadını yakalayıp ısırdıktan sonra sevişmeye başlıyorum ve boşalarak uyanıyorum."
Etkilenmiştim, korku ve arzu karışımı bir gerginlikle kalkıp duş aldım.
Sonra bu rüya üzerine düşünmeye başladım. Psişik vampirlerle ilgili geçmişte bir kaç yazı okumuştum. Aslında Reiki deneyimlerim de bu tiplerin varlığını doğrulamıştı. Belki de Hoca da bir tür vampirdi? Tuhaf bir şekilde öfkelendiğini söyleyen biri vardı hatta eğitimde, muhtemelen o arkadaş da vampirdi, hiç durmadan konuşan enerjinizi emip tüketen tiplerdendi, ama Hoca daha güçlü bir vampir olduğu için kadın bu durumu hazmedememişti, bir anda öfkelenip kafayı sıyırmasının nedeni buydu.
Yoksa ben miydim burada kafayı sıyıran? Ciddi ciddi bir süre düşündüm yukarıda yazdıklarımı. Hatta üşenmeyip çin mitolojisinde vampirleri araştırdım wikiden.(jiangshi!) Belki de Hoca'nın bahsettiği şu ölümsüzler tıpkı tanrılar gibi insanlarla besleniyordu. Evet, böyle bir gerçeği farketmiştim hayatımın bir döneminde. Tıpkı insanların ışıkla, bitkilerle, hayvanlarla ve bilimum bulabildiği her şeyle beslenmesi gibi tanrılar da ışıkla, bitkilerle, hayvanlarla, insanlarla ve bilimum diğer şeylerle besleniyordu. Yeryüzü aslında gerçekten bir tür çiftlikti, başka bir çok şey olduğu gibi.
İşte böyle kendi kendime sıyırıp dururken, durdum. Bütün bunlar zihnimin bana oyunları dedim. Sonraki günlerde egzersizlerime devam ettim, kızımın yanı başında bazen hatta. Hiç de sorun çıkarmadı.
Sıyırmadım.
Biraz dağınık bir yazı oldu, kusura bakmazsın umarım :)
Saygı, sevgilerimle,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder